Metin / Text
-
Sağlık örgütlerimizin başarısızlığı ve ivedi gereksinimlerimiz geçtiğimiz günlerde sağlık hizmetlerinin üç büyük ana-kentimizde (Ankara, İstanbul, İzmir) sosyalleştirilmesini zorunlu kılmıştır. Sosyalizasyon şimdiye kadar yalnızca ana-kentlerin dışında uygulanmıştır. Bu uygulama alanı ana-kentlere göre nüfus yoğunluğu ve diğer sağlık kuruluşları yönünden çok farklıdır. Nüfus yoğunluğu ana-kentlerde kırsal kesimin altı katına ulaşmış olup ana-kent bütünü içinde de büyük farklar göstermektedir. Ana-kentlerde kırsal kesimde hemen hemen hiç bulunmayan birçok sağlık kuruluşu vardır. İki kesim arasındaki bu ayrıcalıklar yeni bir örgütlenme gereksinimi doğurmaktadır. Bu çalışmada sosyalizasyon yasası ve başarılı örgütlenme ilkeleri ışığında İzmir ana-kentinde bulunan sağlık kuruluşları gözden geçirilmiş, sağlık hizmetlerinin başarısında toplumun sağlık bilinci, denetimi ve yönetime katkısının en önemli etkenler olduğu ve bu etkenlerin hizmetler ancak tek bir örgüt tarafından yürütüldüğü koşullarda geçerli olacağı vurgulanmıştır. Burada sözü edilen tek örgüt kuşkusuz sosyalizasyondur. Geçtiğimiz günlerde sağlık hizmetlerinin üç büyük ana-kentimizde İstanbul, Ankara ve İzmir'de sosyalleştirilmesi, nüfus ve sağlık kuruluşlarının dağılımı ve toplumsal yapı yönleri ile ana-kentlerin, sosyalizasyonun şimdiye kadar uygulandığı alanlarda çok farklı olması uygulamada büyük sorunlar yaratacaktır. Ülkemiz genel nüfus yoğunluğu kilometre kare başına 50 kişidir. Bu yoğunluk sosyalleştirilen üç ana-kentte ise sırası ile, İstanbul'da 682, Ankara'da 82 ve İzmir'de 131'dir. Son iki nüfus sayımı, 1965 ile 1975 yılları arasında ülkemiz nüfusu % 7 artmıştır. Üç ana kentte ise sırası ile İstanbul % 47, Ankara'da % 86 ve İzmir'de % 45 artmıştır (1). Ana-kentler sağlık hizmeti veren kuruluşlar ve bireyler yönünden de ülke genelinden farklıdır (Tablo 1, 2). Türkiye geneli ile ana-kentler arasında görülen bu farklar ana-kentler bütünü içinde de gözlemlenir. Örneğin nüfus ve sağlık kuruluşları adeta kentin merkezine yığılmış gibidir. Şimdiye kadar verilen bu gerçeklerin ışığında, sağlık hizmetlerinin ana-kentlerde sosyalleştirilmesi yeni bir örgütlenme gereksinimi doğuruyor. Sosyalleştirme uygulamasının şu anda birçok sağlık örgütünün bulunduğu ana-kentlerde karşılaşacağı sorunlar daha önce bu örgütlerin çok az sayıda bulunduğu alanlarda karşılaşılan sorunlardan çok farklı olacaktır. Sosyalleştirme süreci her şeyden önce bir yatırımdır. Ülkemiz koşulları yatırımlarda gerçekçi olma ve bütün olanaklardan yararlanma ilkesini öngörüyor. Bu durumda ana-kentlerin sosyalleştirilmesinde, bu kentlerde şu anda mevcut bulunan diğer sağlık örgütlerinden yararlanabilmemiz gerekmektedir. Gerçekte yasalarında öngördüğü bir şekilde mevcut örgütlerden yararlanma, sosyalizasyonun amaçladığı yatırımları sınırlama yönünden, somut bir yaklaşım olur. Diğer taraftan mevcut örgütlerin en başından beri yetersizliği söz konusu ve sosyalleştirmenin bu yetersizliği ortadan kaldırmak için geldiği de açıktır. Ana-kentlerin sosyalleştirilmesinde kentler içinde sağlık evi ve sağlık ocağı yeri aramadan önce mevcut sağlık kuruluşların incelenmesi gerekir. Biz bu konuda kaynak olarak İzmir kent bütününü inceledik (Tablo 3). Bu örgütler yakından incelendiğinde ve incelemede sosyalizasyonun amaçları bir ölçüt olarak kullanıldığında bazı önemli ortak nitelikler ortaya çıkmaktadır. Örgütlerin sorumlu olması gerektiği toplum kesimleri yapay olarak kesin sınırlarla ayrılmağa çalışılmıştır. Buna rağmen herhangi bir birey, herıhangi bir kuruluşa başvurabilmektedir. Örgütler arasında işlev yönünden işbirliği veya iletişim yoktur. Öyle ki ihbarı zorunlu hastalıklar bile hemen hemen işlevden kalkmıştır. Tedavi edici hizmetlerin düzeyi genellikle çok düşüktür. Örgütler arasında bu yönden büyük farklar vardır. Örgütler tanı ve tedavide düzeyi yükseltecek bilimsel denetim, yönetim ve hizmet içi eğitimden yoksundur. Bazı kurulşlarda ölen vakaların raporlarını dahi hekim olmayan kişiler doldurmaktadır. Örgütlerin tanı ve tedavide gördükleri işlemlerin açık olarak yansıdığı bir kayıt sistemi veya arşiv yoktur. Bu eksiklik bırakın hastanın takibini, sağlıklı tedavisinin bile yapılmamasına yol açar. Örgütlerin tümü tedavi edici hizmetlere yönelmiştir. Kısacası ana-kentlerin bütünü içinde sıraladığımız ve ortak niteliklerini gösterdiğimiz bu örgütler ancak hastalanınca başvurulan birer kuruluş haline gelmiştir. Söz konusu nitelikler bırakın her safhasında planlama gerektiren sosyalizasyonu, idari ilimlerin bile kurallarına ters düşer. Bu kurallara göre söz konusu örgütler söz konusu nitelikleri ile, hizmetleri ile ilgili bilgi toplayamaz, biriktiremez, planlama, işbirliği ve iletişim yapamaz, gereksinimlerini saptayamaz, gittikçe artan hasta yükünü kaldıramaz ve kısacası sağlık sorunlarımıza hiçbir çözüm getiremez. Bu örgütlerin en büyük toplum kesimlerinden birinde işlev gören kuruluşlardan biri S.S.K.'dır. Bu kurumun şimdiki yetersiz işlevini bir an için bir yana bıraksak dahi kısa bir süre sonra bu kurumun işçi nüfusunun İzmir kent bütünü içinde erişeceği sayıyı karşılayamayacağı açıktır. İzmir kent bütününde şu anda çalışan nüfus 398.243'tür. Bu rakamın 1985'te en az sanılara göre 595.204'e varacağı kolaylıkla saptanabilir. S.S.K.'nın kapsamına alınması düşünülen yeni kesimler ve marjinal sektör kesimlerini de bir an için unutalım S.S.K.'nın şimdiki işlevine şimdiki sigortalı işçi sayısı üzerinden 1985 yılına bakalım. 1975'de İzmir'de sigortalı işçi sayısı 153.827, yatak sayısı 1342'dir. İzmir'de sigortalı işçi sayısı en az sanılara göre 1985 yılında 190.034 olacaktır. Bu sayı % 42 bir artışı gösterir. Şimdiki, aynı ölçüt 100 işçiye bir yatak düşmesi istenirse bu kurumun 1985 yılına kadar en az 558 yataklı bir hastane daha yapması gerekmektedir (Tablo 4). Bu hastane şimdi yapılmağa başlansa ülkemiz koşullarında ne zaman biter. Kısacası S.S.K.'nın İzmir kentinde kısa bir süre sonra sağlık sorunlarını çözümlemekle yükümlü bulunduğu işçi kesimi ile başedemeyeceği gün gibi ortadadır. Ana-kentleri sosyalleştirirken, ana-kentlerde mevcut diğer sağlık örgütlerinin incelenmesinin yanısıra, sosyalizasyonun şimdiye kadar başaramadıklarını da incelemek gerekir. Herhangi bir sağlık programının başarısı, her şeyden önce programın uygulandığı toplumun katkısına bağlıdır. Şimdiye kadar sosyalizasyona toplumun katkısının ne olduğu araştırmağa değer bir konudur. Ülkemizde sosyalizasyonun başarısızlığı gerçekte toplum katkısından yoksun oluşundandır. Toplum yararına kurulan herhangi bir örgütün toplumun denetim ve yönetimi olmadan başarıya ulaşması olanaksızdır. Bu görünümleri ister sosyalizasyon, ister diğer sağlık örgütleri olsun, bu kuruluşlar toplumdan tamamen kopukturlar ve başarısızlıklarında bu özellik büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde sağlık sorunları diğer sorunlardan soyutlanmakta, sağlık hizmetleri yukarıda sıraladığımız kuruluşlar tarafından verilmekte ve sorunlar bir tüketim ekonomisi anlayışı içinde çözülmeye çalışılmaktadır. Bu koşullar içinde devlet hastalıkları önlemek için değil hastalıkların en iyi şekilde tedavi edilmesini sağlamağa çalışmaktadır. Böyle bir yaklaşımla sağlık sorunlarının çözümünü hiçbir devletin gücü yetmemiştir. Bu anlayış örgütlenmiş ve bilinçli toplum kesimlerinde, örneğin işçi sendikalarında bile söz konusudur. Eli kopan işçi, elinin kopmasına yolaçan koşulların değişmesi yerine en iyi takma elin peşinde koşmaktadır. Sağlık sorunlarımızın çözümünde, tüketim ekonomisi anlayışı koruyucu değil tedavi edici hekimliği öngörmektedir. Yalnızca tedavi edici hekimlik epidemiyolojik ilkeler ve sorunların parasal yönleri hiçbir ülkede toplum sağlık sorunlarına çözüm getirmemiştir ve tüm sağlık kuruluşlarını toplumun katkısından yoksun bırakmıştır. Bu anlayış işlevleri birbiri içine girmiş, çağdaş örgütleşme ilke ve kurallarından yoksun birçok sağlık örgütü kurar ve sonuçta başarısızlığı doğurur. Bu başarısızlık herhangi bir ticari örgütün başarısızlığı ile kıyaslanmamalı ve küçüksenmemelidir. Çünkü bu anlayış her gün yüzlerce hayata mal olmaktadır. Sağlık sorunlarımızın çözümden sorumlu birden fazla örgüt hemen ilk planda yapay bir iletişim ve işbirliği gereksinimi doğurur. Bir toplumun sağlık sorunları, için yalnızca bir tek örgüte başvuruluyorsa bu örgüt yetersizliklere girse bile doğal olarak toplumun dikkatini çok daha büyük bir olasılıkla çekecektir. Herhangi bir hizmet yetersizliği karşısında, hizmeti veren başka bir kurulş olmadığı için, toplum bu yetersizliğin bilincine çok daha çabuk varabilecek, hizmeti denetleyecek, yönetecek ve seve seve katkıda bulunacaktır. Burada önemli bir noktada toplumumuzun sosyo-ekonomik düzeyi ne olursa olsun sağlıklı yaşamın bir hak olduğunun bilincine varabilmesidir. Bu bilince varılmasında tüm örgütlerin yardımcı olması gerekir. Toplum, sağlık kuruluşlarından hastalanınca en iyi tedaviyi değil, hastalanmamak için gerekenleri istemeyi öğrenmelidir. Şimdiye kadar belirttiğimiz önemli gerçekler, sağlık hizmeti veren tüm kuruluşların hızla uygulanan bir plan içinde sosyalizasyon kapsamına alınmasını öngörüyor. Bu plan en azından ilk günlerinde bile yatırım ve yönetim ilkeleri açısından sağlıklı hizmet verme olasılığı sağlayacaktır.
Tablo Başlıkları / Table Heads
-
TABLO 1: Sağlık Kuruluşları ve Sağlık Personelinin Türkiye’de Geneli ve Üç Ana-kente Göre Dağılımı, 1975 (2) TABLO 2: Kişi Başına Düşen Sağlık Kuruluşu ve Personelinin Türkiye Geneli ve Ana-kentlere Göre Dağılımı, 1975 (3) TABLO 3: İzmir Kentinde Sağlık Kuruluşları 1978 (5) TABLO 4: İzmir Kent Bütünü Çalışan Nüfus, Sigortalı İşçi ve Sigorta Yatak Sayısı 1975, 1985 Sılı Sanıları (6, 7)
Kaynaklar / References
-
1. DİE İstatistik Yıllığı 1971 s, 31. 2. DİE İstatistik Yıllığı 1977 s. 78, 80, 86, 88, 89, 93. 3. İbid. 4. Rauf Beyru, İzmir Şehri üzerinde Bir İnceleme, aehir Nüfusları, Gerçekler ve İstatistikler, ODTü Mimarlık Fakültesi, Ankara 1969 «İzmir Büyük aehrinde İdari Sınırlar» adlı haritadan yararlanılmıştır. 5. İzmir Sağlık Müdürlüğü İstatistik Şubesi 1978 yılı verilerinden çıkarılmıştır, 6. İzmir Metropoliten Alan Nazım Planı, İmar ve İskan Bakanlığı Planlama ve İmar Genel Müdürlüğü s. 105. 7. SSK 1975 Yılı Çalışma Raporu Bilançosu, Gelir-Gider Tablosu ve 1976 Yılı İş Programı s. 208.