Özet
-
Bu çalışma, toplumsal cinsiyet eşitliğine karşıt hareketlerin akademideki tezahürlerini, Türkiye’de kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmalarının 30 yıllık tarihsel seyrine ve dönüşümüne odaklanarak ele almaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliğine karşıt hareketlerin, özellikle son 10 yılda dünya çapında artan politik hâkimiyeti kadınların ve LGBTİ+’ların tarihsel kazanımlarına, hak ve özgürlüklerine dönük geniş çaplı saldırılara yeni bir ivme kazandırmıştır. Akademik bir disiplin olarak kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmaları da bu saldırının başlıca hedefleri arasında yer almaktadır. Otoriter rejimlerin temel dayanağını oluşturan söz konusu hareketler muhafazakâr, aşırı-sağcı, ulusalcı partilerden tüm dinlere uzanan geniş bir politik yelpazeyi, heteronormatif cinsiyet kimliklerinin doğal ve kaçınılmaz olduğu iddiasında birleştirmektedir. Toplumsal cinsiyet-karşıtlığı, bu nedenle, yalnızca feminizm düşmanlığı olmaktan öte, iki kutuplu cinsiyet hiyerarşisinin ve cinsiyetçi işbölümünün dinsel, ırkçı, homofobik referanslarla yeniden onanmasını temsil etmektedir. Bilimin ‘gerçekte’ ne olduğuna dair bir norm da vaaz eden bu saldırı, aynı zamanda, akademik özgürlüklerin yok sayılması ve üniversitelerin verili gerçekliğin koşulsuz olarak sorgulandığı ve eleştirildiği bir mekân olmaktan tamamen çıkartılması anlamına da gelmektedir.
Summary
-
This study examines the manifestations of anti-gender movements in academia by focusing on the 30 years of historical development and the transformation of women and gender studies in Turkey. The increasing political dominance of anti-gender movements throughout the world, especially over the past decade, has brought a new impetus to the widespread attacks on the historical gains, rights and freedoms of women and LGBTI+. Women’s and gender studies as an academic discipline are also among the main targets of this attack. Anti-genderism, which is the basis of authoritarian regimes combines a wide political spectrum ranging from conservative, far-right, nationalist parties to all religions in the argument that heteronormative gender identities are natural and inevitable. Anti-genderism, therefore, represents a re-affirmation of the binary gender hierarchy with religious, racist, homophobic references, rather than simply being hostility to feminism. This counter-attack imposing a norm of what science is ‘really’ also means the denial of academic freedom and the complete removal of universities from being a place where given reality is unconditionally questioned and criticized.
Anahtar Sözcükler / Keywords
Geliş Tarihi / Received Date
-
14.08.2020
Kabul Tarihi / Accepted Date
-
19.10.2020